19 Kasım 2014 Çarşamba

                Dünyanın En Korkunç 10 Lunapark Kazası

1930 YILI
Krug Park'ta Big Dipper adlı trenin bir civatası gevşediği için tren 4 vagonuyla birlikte yere çakıldı ve 4 kişi öldü, 17 kişi yaralandı. 


1934 YILI
20 yaşındaki Henry Howe bir Roller-Coaster trenine binip en yüksek noktasında ayağa kalktı ve kalktığı gibi düşerek hayatını kaybetti. 


8 Temmuz 1980
19 yaşındaki bir lunapark çalışanı bir Alpine Slide arabasına binip sürmeye başladığında arabası kanaldan çıktı ve aşağı uçtu. Kafasını kayalıklara çarpıp hayatını kaybetti. 


24 Temmuz 1982
15 yaşındaki bir çocuk girdiği dalga havuzunda boğularak can verdi.


26 Mayıs 1985
29 yaşındaki bir adam Cyclone adı verilen lunapark aletinde ayağa kalkınca kafasını demir kirişlere çarpıp hayatını kaybetti.


23 Ağustos 1988
26 yaşındaki bir işçi, öğle tatili sırasında lunaparka gidip Cyclone adlı aletin trenine bindi ve tren iniş anına geçtiğinde 30 metre yükseklikten düşerek hayatını kaybetti. 


1988 YILI
Dragon Coaster adlı araca binen 8 yaşındaki bir kız sakız çiğnerken boğazına kaçması sonucu boğularak öldü.


1989 YILI
Genç bir çocuk Roller-Coaster treni henüz durmadan trenden çıktı ve çıkışa doğru yönelmek için yandaki raylara geldiğinde karşıdan gelen trenin çarpması sonucu öldü.

21 Temmuz 2000
Space Invader 2 adlı lunapark aletine binen 11 yaşındaki bir çocuk yolculuk sırasında emniyet kemeri açıldığı için düşerek öldü 


29 Haziran 2010
Schenzen, Çin'de bulunan Overseas Chinese Town East lunaparkında Uzay mekiği simülatörü adlı lunapark aleti yere düştü ve 6 kişi hayatını kaybetti. 



KIZ KULESİ HAKKINDA BİLGİ;



Marmara Denizinden İstanbul’a girişte Üsküdar’a yakın, denizin ortasında bir kaya üzerine inşâ edilmiş tarihî kule. Zamanımızda deniz feneri olarak kullanılmaktadır. Dakikada 20 defa yanıp sönen ışığı ile, gemicilere boğaza girişlerinde yol gösterir. Kız Kulesi fenerinin ışığı, dört mil uzaktan görülür. Kız Kulesi, Üsküdar’dan denize doğru uzanan burnun, 200 m kadar açığında bulunmaktadır.



Kız Kulesinin inşası hakkında, mîlâddan önceki devirlere kadar varan değişik rivayetler bulunmaktadır. Bu efsanelerin çoğu gönül hikâyelerine dayanmaktadır. Aynı tarzdaki hikayeler Anadolu’nun muhtelif yerlerinde bulunan kız kuleleri için de anlatılır. M.Ö. 411’de Peloponnes Savaşları esnasında Boğaz deniz trafiğini kontrol altına almak isteyen Atinalılar tarafından, bu kara parçası üzerine bir gümrük binası yapılması ile Kız Kulesinin tarihi başlar. Bizans İmparatoru Manuel Kommenos’un Sarayburnu ile kule arasına bir zincir çekerek Boğazı kontrol altına alma teşebbüsünde bulunduğu bilinmektedir. Kız Kulesinin daha sonra harab olduğu söylenmekteyse de, 1453’te İstanbul’un fethi sırasında buranın savunmasının Venedikliler tarafından yapılması, fetih esnasında kulenin faal olduğunu göstermektedir.



Fetihten sonra, îmar edilerek, Boğaz ve İstanbul’un müdafaasında istifade edilmiştir. On beşinci asrın sonu ile on altıncı asrın ilk yarısına ait gravürlerde, Üsküdar açığında ufak bir kale görülür. Pîrî Reis’in İstanbul haritalarına bakılınca, burada etrafı mazgallı duvarla çevrili, ortasında küçük bir kulenin varlığı fark edilir.

Kız Kulesi çevresinin sığ olması sebebiyle on yedinci asırdan sonra kuleye bir fener konulmuştur. 1719 senesinde çıkan bir yangında ahşap kısımları tamamen yanan Kız Kulesi, Nevşehirli Dâmâd İbrâhim Paşa tarafından yeniden kargir olarak inşa edilmiş ve on sekizinci asırda devlet adamlarının haklarındaki kesin karar verilinceye kadar hapsedildikleri bir yer olarak kullanılmıştır. Boğaz istihkamlarının yeniden ıslahı ile vazifelendirilen Baron de Tot’un Kız Kulesi bataryalarının faal olduğunu yazması, buranın sonradan ehemmiyet kazandığı ihtimâlini ortaya koymaktadır. Sultan İkinci Mahmûd Han devrinde tâmir edilen Kız Kulesi, bu pâdişâhın son zamanlarında kurulan Karantina Teşkilâtının kontrol istasyonu olarak kullanılmıştır. Kulenin giriş kapısının üzerinde, Rakım Efendinin hattıyla Sultan İkinci Mahmûd Hanın tuğrası bulunmakta ve 1832-33 (H.1248) tarihinde adı geçen pâdişâhın tamir ettirdiği yazılıdır.

Daha sonra deniz feneri olarak kullanılan Kız Kulesi, Cumhûriyet döneminde Denizcilik Bankasından Millî Savunma Bakanlığına devredilerek, Deniz Kuvvetlerinin emrine verilmiştir.

KOLAY KREP YAPILIŞI;



Kişi sayısı: 8 kişilik
Hazırlık süresi: 5 dakika
Pişirme süresi: 15 dakika

MALZEMELER;

  • 2 tane yumurta
  • 2 su bardağı süt
  • 0.5 su bardağı su (yarım)
  • 2 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1.5 su bardağı un (tam)
  • 1 tatlı kaşığı tuz
YAPILIŞI;



  1. Genişçe bir kaba tüm sıvı malzemeleri ekleyin ve iyice karıştırın. Üzerine tuzu da ekleyin. Bu malzemelerin üzerine unu eleyerek katın. Sonuç olarak akışkan bir krep karışımınız olmalı, yoksa krep içleri hamur kalabilir.
  2. Teflon tavaya ya da varsa krep tavasına çok hafif margarin sürün ve üzerine 1 kepçe krep karışımından ekleyin. Tavayı sağa sola çevirerek içerisindeki krep karışımının tüm tavaya eşit yayılmasını sağlayın. Bu noktada biraz el çabukluğu olması lazım, yoksa kreplerin bir tarafı kalın bir tarafı ince kalabilir.
  3. Teflon tavaya ya da varsa krep tavasına çok hafif margarin sürün ve üzerine 1 kepçe krep karışımından ekleyin. Tavayı sağa sola çevirerek içerisindeki krep karışımının tüm tavaya eşit yayılmasını sağlayın. Bu noktada biraz el çabukluğu olması lazım, yoksa kreplerin bir tarafı kalın bir tarafı ince kalabilir.
  4. İşte krep hazır. Krep karışımı bitene kadar aynı işlemi uygulayın. Başta da belirttiğim gibi sade krepleri istediğiniz malzemelerle tüketebilirsiniz. Kolay krep tarifi hazır. Afiyet olsun.

KÖLN KATEDRALİ (ALMANYA)

Almanya'nın Köln şehrinde, Ren nehri kıyısında yeralan Köln Katedrali, dünyanın en önemli yapılarından biridir. 1248 yılında inşasına başlanan katedral 632 yıl sonra, 1880'de tamamlanmıştır. 
Katedralin uzunluğu 144, genişliği 86 metredir. Ana salon 43 metre yüksekliktedir. Cephedeki iki kule 157 metredir. Bunlardan daha yüksek katedral kulesi yoktur. Üst kısımdaki galeriye 509 basamaklı bir merdivenle çıkılır. Çan kulesinde 9 büyük çan vardır. Çanların biri 24 ton, bir diğeri 11,2 ton, bir diğeri de 6 ton ağırlıktadır. 


Katedral 8000 metrekarelik bir alanı kaplar. Kullanılan iç alan 6166 metrekaredir. Çatısının yüzölçümü 12.500 metrekareyi aşar. 
Gotik stilin bir harikası sayılan bu katedraldaki vitrayların yüzölçümü 10.000 metrekareyi aşmaktadır. Hepsi anlamlı desenlerle kaplı olan vitrayların bir kısmı Ortaçağa, bir kısmı Yeniçağa aittir. Fakat katedral bütünüyle bir ortaçağ eseri sayılmaktadır. 
Dünyanın en büyük katedrali olan eseri korumak için Almanlar devamlı olarak çalışan 70 kişilik bir ekip kurmuşlardır. Bunlardan 36'sı heykeltıraş ve mermer ustası, 10'u vitray ustası, 6'sı idareci, diğerleri de çeşitli uzmanlardır. Köln Katedrali her gece projektörlerle aydınlatılmaktadır.







KURTARICI İSA HEYKELİ (BREZİLYA Rio De Janerio'da)


Kurtarıcı İsa (Portekizce: Cristo Redentor), Brezilya’nın Rio de Janeiro şehrinde Corcovado Dağı üzerinde yer alan ve şehrin sembollerinden biri olan İsa heykelidir.
Dağın aşağı kısmında Tijuca Milli Parkı’nda bulunur. Corcovado 710 m. yükseklikte olup, muhteşem bir şehir manzarası sunar. Corcovado dağ treni, kıvrımlı bir yolu izleyerek dağın zirvesinin yakınına kadar gelir. 7 Temmuz 2007 tarihinde, Dünyanın Yeni Yedi Harikası’ndan biri olarak seçilmiştir.



Cristo Redentor
Dağın zirvesinde Heitor Silva Costa tarafından tasarlanan ve Fransız heykeltraş Paul Landowski tarafından beş yıl içinde gerçekleştirilen İsa heykeli (Portekizce: Christo redentor) bulunur. 1900 yıllarında son bulmuş ve 12 Ekim’de dikilmiştir. 30 m. boyundaki devasa heykel 8 m. yükseklikteki bir kaide üzerinde durur ve 1.145 ton ağırlığındadır


TUZ GÖLÜ HAKKINDA BİLGİ
Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesinde bir göl. Ankara, Konya, Aksaray
sınırlarının kesiştiği yerde olup bir kısmı Konya ili sınırları içerisinde yer almaktadır. Tuz Gölü Türkiye'nin yüzölçüm olarak ikinci büyük gölüdür. Derinliği 12 m. civarındadır. Yaz mevsiminde buharlaşmanın etkisi ile alanı oldukça küçülür. Kuruyan kesimlerde tuz tortulları meydana gelir. Türkiye'nin tuz ihtiyacının bir kısmı buradan temin edilir.

Türkiye'nin tuz ihtiyacinin %50'sinden fazlasi bu gölden sağlanır. Ayrıca Tuz Gölü Türkiye'nin en sığ gölüdür. Tuz Gölü Lut Gölü'nden sonra %32,9'luk tuz oranıyla Dünyanın en tuzlu ikinci gölü olma  özelliğine de sahiptir. Türkiye’nin ikinci büyük gölü. Tektonik bir çöküntü sahası içinde bir çanak  şeklinde olan göl Ankara, Konya, Aksaray illerinin birleştiği sınır üzerindedir. Göl kuzeyde dar bir  körfez şeklinde olup, güneye doğru genişlemektedir. En geniş yerinde kıyılar arasındaki mesâfe 48  km, güney kuzey uzunluğu 80 km, yüzölçümü 1620 km2dir. Göl denizden 905 m yükseklikte olup,  derinliği çok azdır. Çok yerde 60-100 cm olan derinlik en fazla iki metreye ulaşmaktadır. 


Yağış alanı 11.900 km2 olan Tuz Gölünün dışarıya doğru akıntısı yoktur ve bir kapalı havza gölüdür. Yağış alanı geniş olmasına rağmen gölü besleyen dereler küçük ve yazın ekserisi kuru durumdadır. Bunların Beçeneközü Deresi, İnsuyu ile Melendiz Deresi en önemlileridir. Beslenmenin azlığı ve bilhassa yazın sıcak aylarındaki buharlaşmanın fazlalığından göl yazın iyice küçülür. Yaz sonlarına doğru göl sahasının büyük bir kısmı kalınlığı 30 cm’ye kadar varan tuz tabakasıyla örtülü kalır. 


Koçhisar Gölü de denen Tuz Gölü, dünyânın çok tuzlu göllerinin başında gelir. Tuzluluk nispeti bilhassa yaz aylarının sonunda binde 329’a kadar çıkar. Kimyevî bileşim îtibâriyle mutfak tuzu karekterinde bir tuzluluk hâkimdir. Göldeki tuz birikmesinin sebeplerinden çevrede jips ve tuz tabakalarının bulunması ve gölün tabanından tuzlu sular gelmesi gösterilebilir. Gölden, Tekel İdâresi tarafından senelik ortalama 100-200 ton tuz elde edilir. Tekelin tuzlaları olan Başkan, Tosun, Yavsan ve Kaldırım’dan saf kristal hâlinde iyi cins tuz üretilir. Ayrıca gölün güney kıyılarında bulunan sazlıklardan çok miktarda hasırotu elde edilir. Bununla İç Anadolu köy ve kasabalarının ihtiyaçları
karşılanır. Gölün en dar yerinde Sultan Dördüncü Murâd Han (1623-1640) zamânında 1639’da yapılmış iki kıyıyı birbirine bağlayan kaldırım şeklinde bir geçit vardır. 


                    DÜNYA'NIN EN İLGİNÇ 10 YERİ

1-Sahra’nın Gözü (Richat Structure), Moritanya

Moritanya-Sahranin-Gozu

Moritanya Sahra Çölü’nde bulunan bu arazi dünyanın en güzel jeolojik mucizelerinden biri sayılmaktadır. Çölün ortasında göz şekline benzeyen bu yerin çapı 50 km civarındadır.
Eskiden bu oluşumun, bir göktaşının yüzeye düşmesi sonucunda oluştuğu düşünülürken, şu anda bilim adamları önceki görüşleri reddederek ederek toprağın erozyonu ile böyle bir doğal güzelliğin oluştuğunu belirtiyorlar.

2-Büyük Mavi Delik (Great Blue Hole), Belize

Great Blue Hole

Güney Amerika’nın Belize Eyaleti’nin açıklarında bulunmaktadır. Çapı 0,4 km olan bu kusursuz bir daire şeklindeki delikte suyun derinliği 145 metreyi buluyor.
Dairenin koyu renge çalması, bu coğrafi oluşumun çevresiyle arasında derinlik farkının olmasından kaynaklanmaktadır.

3-Cehennem Kapısı (Derweze), Türkmenistan

Darvaza-Cehenne-Kapisi-Turkmenistan

Türkmenistan’da bulunan bu arazi sınırsız bir metan gazı rezervine sahiptir. Kaynaklara göre, 35 yıl önce gaz elde etmek için, bu bölgede kazı çalışmaları yapan jeologlar çok derine giderek metan gazının yüzeye çıkmasına sebep olmuşlar.
Jeologlar korkudan ekipmanlarını bile almadan bölgeyi terk etmişler. Bu yaşananlardan sonra, metan gazının bölgedeki insanları zehirlememesi için, rezervi yakmaya karar vermişler.
Rezerv o günden beri hiç durmadan yanmaya devam ediyor.

4-Erebus Buz Kayaları (Erebus Ice Rocks), Antarktika

Erebus Ice Rocks

Dünya üzerindeki en soğuk kıta olan Antarktika’da bulunmaktadır. 20 metre yüksekliği bulunan, bu kayalar sönmüş bir yanardağın parçalarıdır. Zamanında buradan meydana çıkan lavlar Satürn, Jüpiter ve Neptün yüzeyindeki görüntüleri hatırlatıyor.

5- Şeytan Kayalıkları (Karlu-Karlu), Avustralya

Devils-Marbles-Karlu-karlu

Bölgeye bu ismi, Avustralyalı yerliler (Aborjinler) vermişlerdir. Bu kırmızı granitten oluşan dev kayaların boyutu 50 santimetreden 60 metreye kadar değişebiliyor.
Devil’s Marbles olarak da adlandırılan kayalıklar, birbirini şekillendirerek tuhaf bir biçimde yerleşmişlerdir.
Bilim adamları Karlu-karlu kayalıklarının bu halini, milyonlarca yıl önce erimiş magmanın kum taşı ile birleşerek, soğumasının ardından aldığını belirtiyorlar.

6- Kamış Flüt Mağarası (Reed Flute Cave), Guilin, Çin

Reed-Flute-Cave

Çin’de bulunmaktadır. Bu yeri dünyaca ünlü yapan ise kendine özgü yapısı ve renkli aydınlanmasıdır.
Mağaranın adı ise, sarkıtlarının bir müzik enstrümanı olan flüte benzerliğinden dolayı verilmiş. 240 metre uzunluğunda olan bu jeolojik oluşumun tarihi ise M.Ö. 792 Yılına dayanıyor.

7- Uyuni Tuz Gölü (Salar de Uyuni), Bolivya

Salar de Uyuni

Bolivya’ya 10 bin km alanı kapsayan bu yer, dünyada en büyük kurumuş tuz gölü olarak bilinmektedir. Yağmur yağdığında bu çorak tuz gölü, dev bir ayna gibi gözükmektedir.

8- Antilop Kanyonu (Antelope Canyon), Arizona, ABD

Antilop kanyonu

Arizona eyaletinde bulunmaktadır. Asırlarca yağmur suları kayalıkları şekillendirerek builginç forma kavuşmasını sağlamıştır.

9- Çikolata Tepeleri (Chocolate Hills), Filipinler

Cikolata-Tepeleri-Filipinler

50 km alanı kapsayan bu yer Filipinler’de bulunmaktadır. Tahmin edeceğinizin aksine, burada çikolata yoktur, sadece kuraklık döneminde bu tepeler çikolata kıvamında kahverengi rengini almaktadır.
Bu yer Bohol eyaletinin bayrağında da tasvir edilmiştir.

10- Taş Orman (Stone Forest), Madagaskar

Stone-Forest-madagaskar

Madagaskar’da bulunan bu arazi UNESCO Dünya Mirası olarak kabul edilmiştir. 666 km alanı kapsayan bu coğrafi bölgede çok nadir hayvan türleri bulunmaktadır.
Beyaz lamurlar en sık görülen türdür.


18 Kasım 2014 Salı

PERİ BACALARI (NEVŞEHİR)



Peri Bacaları
Peri Bacaları Kapadokya bölgesinde bulunan doğal yapılara verilen isimdir. Peri bacaları Kapadokya çevresinde bulunan yanardağlardan püsküren lavların milyonlarca yıl boyunca akarsuların ve rüzgarın aşındırması ile şekillenmişlerdir.




Kapadokya Nedir
Kapadokya, (Pers dilinde “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelir). Bölge 60 milyon yıl önce; Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmıştır.
İnsan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanmaktadır. Hititler’in yaşadığı topraklar daha sonraki dönemlerde Hırıstiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Kayalara oyulan evler ve kiliseler bölgeyi Hıristiyanlar için devasa bir sığınak haline getirmiştir.
Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yerdir. Coğrafi olaylar Peribacaları’nı oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da bu peribacalarının içlerine ev, kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kapadokya’nın yazılı tarihi Hititlerle başlar. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu’nun da önemli kavşaklarından biridir.


Peri bacaları Nasıl Oluşmuştur?
Kapadokya 60 milyon yıl önce 3. Jeolojik devirde Toroslar yükseldi. Kuzeydeki Anadolu Platosu’nun sıkışmasıyla yanardağlar faaliyete geçti. Erciyes, Hasandağı ve ikisinin arasında kalan Göllüdağ, bölgeye lavlar püskürttü. Platoda biriken küller yumuşak bir tüf tabakası oluşturdu. Tüf tabakasının üzeri yer yer sert bazalttan oluşan ince bir lav tabakasıyla örtüldü. Bazalt çatlayıp parçalara ayrıldı. Yağmurlar çatlaklardan sızıp yumuşak tüfü aşındırmaya başladı. Isınan ve soğuyan hava ile rüzgârlar da oluşuma katıldı. Böylece sert bazalt kayasından şapkaları bulunan koniler oluştu. Bu değişik ve ilginç biçimli kayalara halk bir ad yakıştırdı: “Peri bacası”.
Bundan milyonlarca yıl önce Kapadokya bölgesi bir iç denizmiş. Bölgenin güneyinde yapılan arkeolojik kazılarda ilkel deniz canlılarına ait fosillerin bulunması bu tezi doğrular. Yerkabuğunun hareketlenmesi ile birlikte dünyamızın merkezindeki magma tabakasında bulunan sıcak lav, yerkabuğunda oluşan derin çatlaklardan çıkış yolları bularak Erciyes, Hasan Dağı ve Güllüdağ yanardağlarından yeryüzüne püskürmeye başlar. Bu volkanik hareketlilikle birlikte denizi kurumuş ve denizin bulunduğu yerdeki çukur bölge lav ile dolmaya başlamış. Peri bacalarının oluşmasındaki en birinci etken lavların çukur bir bölgede birikmiş olmasıdır. Yoksa her lav püsküren yerde Peri bacası oluşmaz.
Milyonlarca yıl boyunca lav püskürmesi, püsküren lavın soğuyarak sertleşmesi sonra bu sertleşen katmanın üzerine tekrar lav püskürmesi şeklinde devam eden bu döngü yanardağlar sönerek faaliyetlerini durdurana kadar devam ediyor. Yani bu lav tabakaları tek seferde değil birçok defa lav püskürmesi ve soğuması neticesinde oluşuyor. İkinci bilmemiz gereken nokta da bugün peri bacası oluşumu olarak gördüğümüz kayaç yapılarının dünyanın merkezinden gelen sıcak ve akışkan lavların sertleşmesi ile oluşmuş olmasıdır. Her ne kadar sertleşmiş olsa da aslında basit bir tornavida ile oyulabilecek kadar da yumuşaktır.
Yanardağlar söndükten sonra devreye akarsular giriyor. Sertleşmiş lavın üzerinden akan akarsular kayayı aşındırarak yukarıdaki fotoğrafta gördüğümüz gibi derin vadiler oluşmasına neden oluyor. Bu derin vadilerin yamaç kısımları değişik yönlerden esen rüzgarın aşındırması nedeniyle dalgalı bir görünüm kazanıyor. Bu yapı peribacası oluşumunun birinci evresidir. Rüzgarın aşındırması devam ettikçe bazı bölümler ana parçadan ayrılarak bildiğimiz Peribacası görünümüne kavuşurlar.


            GALATA KULESİ (İSTANBUL)

Galata Kulesiİstanbul'un Galata semtinde bulunan ve şehrin en önemli sembollerinden biri olan 528 yılında inşa edilmiş bir kuledir. Kuleden İstanbul BoğazıHaliç ve İstanbul, panoramik olarak izlenebilmektedir.
Galata Kulesi dünyanın en eski kulelerinden biri olup, Bizans İmparatoru Anastasius tarafından 528 yılında Fener Kulesi olarak inşa ettirilmiştir. [1] 1204 yılındaki IV. Haçlı Seferi'nde geniş çapta tahrip edilen kule, daha sonra 1348 yılında "İsa Kulesi" adıyla yığma taşlar kullanılarak Cenevizliler tarafından Galata surlarına ek olarak yeniden yapılmıştır. 1348 yılında yeniden yapıldığında kentin en büyük binası olmuştur.
Galata kulesi 1445-1446 yılları arasında yükseltilmiştir. Kule Türklerin eline geçtikten sonra hemen her yüzyıl yenilenmiş ve tamir edilmiştir. 16. yüzyılda Kasımpaşa tersanelerinde çalıştırılan Hıristiyan savaş esirlerinin barınağı olarak kullanılmıştır. Sultan III. Murat'ın müsaadesiyle burada müneccim Takiyüddin tarafından birrasathane kurulmuş, ancak bu rasathane 1579'da kapatılmıştır.












17. yüzyılın ilk yarısında IV. Murat döneminde Hezarfen Ahmet ÇelebiOkmeydanı'nda rüzgarları kollayıp uçuş talimleri yaptıktan sonra, tahtadan yaptırdığı kartal kanatlarını sırtına takarak 1638 yılında Galata Kulesi'nden Üsküdar-Doğancılar'a uçmuştur. Bu uçuş Avrupa'da ilgi ile karşılanmış, İngiltere'de bu uçuşu gösteren gravürleryapılmıştır. 1717'den itibaren kule yangın gözleme kulesi olarak kullanılmıştır. Yangın, ahalinin duyabilmesi için büyük bir davul çalınarak haber verilmekteydi. III. Selim döneminde çıkan bir yangında kulenin büyük bölümü yanmıştır. Onarılan kule 1831 yılında başka bir yangında yine hasar görmüş ve onarılmıştır. 1875 yılında bir fırtınada külahı devrilmiştir. 1965'te başlanıp 1967'de bitirilen son onarımla da kulenin bugünkü görünümü sağlanmıştır.
                         BU AYIN AŞURE YAPILIŞI;




Malzemeler

  • 500g aşurelik buğday (3 su bardağı)
  • Yarım çay bardağı pirinç
  • 1 su bardağı nohut
  • 1 su bardağı kuru fasulye
  • 200 g kuru kayısı
  • 200 g kuru üzüm
  • 1 su bardağı fındık
  • 3 lt su
  • 2 su bardağı süt
  • 4 su bardağı toz şeker
  • çeyrek çay kaşığı tuz
  • çeyrek çay kaşığı karabiber
  • yarım çay bardağı karanfil suyu (1 tatlı kaşığı karanfili kaynatıp, sunuyu aldım)
Üzeri için;

  • 25 g fındık
  • 25 g kuş üzümü
  • 100 g ceviz
  • 1 adet nar
  • Tarçın

YAPILIŞI;

Nohut ve fasulyeyi ayrı ayrı haşlayın.
Buğdayı yıkayıp, tencereye alın üzerine kaynar su ekleyip 10dk kaynatın. Çıkan sarı suyu süzün. Aynı işlemi bir kez daha yapın ve suyunu süzün. Daha sonra kaynar su ekleyip 50dk kadar buğdayı kaynatın. (Dilerseniz akşamdan iki kez kaynatıp suyunu süzerek daha sonra sıcak suda sabaha kadar bekletebilirsiniz. Akşamdan ıslatırsanız 15dk kaynatmak yeterli olacaktır.).
Yumuşayan buğdaya pişmiş nohut, fasulye, küçük doğranmış kayısı, kuru üzüm, yıkanmış pirinç 15dk kadar kaynatın.
Sıcak süt, şeker, tuz, karabiber, fındık, karanfil suyu ekleyerek 15dk daha kaynatın.
Tek tek cam kâselere bölüştürün.
Aşure kâselerde soğumaya yüz tutunca, üzerini fındık, ceviz, fıstık, kuş üzümü, kuru üzüm ve nar taneleri ile süsleyebilirsiniz.
Aşure pişirirken toplamda 3lt kadar su kullandım. Yanınızda sürekli kaynar su bulundurun, gerektiğinde ilave edebilmek için önemli. Aşurenin kıvamına göre su ekleyebilirsiniz.
Şeker miktarını damak tadınıza göre ayarlayabilirsiniz. 4 su bardağı bizim aile için ideal oldu. Siz az şekerli seviyorsanız, 3 bardak kadar ekleyip tadını kontrol ettikten sonra gerekli gördüğünüz miktarda ilave edebilirsiniz. Afiyet Olsun...
                                



17 Kasım 2014 Pazartesi



                   EBRU SANATININ TARİHÇESİ 
Ebru sanatının nerede ve ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak 13. yüzyılda Türkistan’da, Semerkant’ta ve 14. yüzyılda İran’ın doğusundaki Herat Yöresinde yapıldığına dair bazı kaynaklar bulunmaktadır. Ebru da aynen kağıt gibi İpek Yolu ve diğer ticaret yollarını kullanarak doğudan batıya yayılmıştır.
Tarihi tesbit edilmiş en eski ebru 1447 yılına ait olup, Topkapı Sarayı’nda bulunmaktadır. Bu eserden hem Sayın M. Ali Kağıtçı, hem de Sayın Uğur Derman bahseder. Osmanlı döneminde bir çok ebruzen yetişmiştir. Bu dönemde ebrulu kağıtlar devlet belgeleri ve resmi yazışmalarda zemin olarak kullanılmıştır. Buradaki başlıca amaç estetik değerlerin yanı sıra tahrifat girişimini engellemektir ki; bugün çek, senet ve kağıt paralar üzerindeki karmaşık desenlerin mantığı buna dayanmaktadır.

Mustafa Düzgünman

(Mustafa Düzgünman)

Necmeddin Okyay
(Necmeddin Okyay)


EBRU SANATI HAKKINDA BİLGİ

Birbiri içine geçmiş, ancak karışmamış, bakışla ayırdedilebilecek şekilde duran renk ve şekillere "EBRU" denir. Sanat olarak EBRU, su üzerine serpiştirilen sıvı boyanın rasgele bezendiği şekillerin ve bu şekillere müdahele edilmesiyle meydana gelen figürlerin kağıda aktarılarak sergilenmesidir. Ebru sanatının diğer bir özelliği de geleneksel Türk el sanatlarından olmasıdır.
Birçok eski eserde süsleme amacıyla kullanılan ebru, geleneksel el sanatlarımızdan olmasına rağmen yakın zamana kadar unutulma tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Dünya çapında çeşitli milletler tarafından sahiplenmeye başlanmış, bazı ülkelerde ebru yapımı sırasında kullanılan malzemeleri üreten firmalar boy göstermişti. Ebru sanatında son devrin piri merhum Mustafa Düzgünman gerek yetiştirdiği öğrencilerle gerek bu sanata kazandırdığı anlayışla manevi hazinelerimizden birinin payidar kalmasında büyük rol oynamıştır.


EBRU SANATI NASIL YAPILIR?

Ebru malzemeleri nelerdir? Ebruda kağıt genellikle emici olmalıdır bu nedenle 1.hamur kağıt tercih edilir. Kitre adı verilen özel bir tutkal kullanılır. Anadolu’da
yetişen dikenli bir bitkiden üretilen kitre, suyla karıştırılır. Tekne adı verilen ve içine kitre kullanılan kaplar yanında oksit kırmızı, siyah, oksit sarı ve lahur çiviti
renk olarak kullanılır. Fırçalar, at kuyruğundan yapılmadır. Renklerin
kitre üzerinde kalması için, boyanın içine öd atılır. Biz adı verilen büyük iğneler ile boyaya şekil verilir.


Öncelikle tekneye kitreli su karışımı yapılır. 2 çorba kaşığı kitre, 2 litre su içinde 2 gün bekletilir. kitre bu sürede şişer. Daha sonra el ile yoğurularak  suya tam karışması yapılmış olur. Hazırlanan su tülbent yardımıyla süzülür. Tekneye boşaltılır. İstenilen renk boya ezilir ve hafif su ile karıştırılır. Öd katılarak yaklaşık 1 ay kadar bekletilir. Boya öd asidi ile pişer. Ve kullanıma hazır hale gelir.



Hazırlanan boyalar fırça yardımıyla kitreli suya damlatılır. Her fırça ile atışta farklı desen ve şekiller ortaya çıkar. Bu nedenle aynı resmi iki defa yapamazsınız. Kağıt tekneye serilir ve boyayı iyice çekmesi sağlanır. kağıt kurumaya bırakılır. Renklerin su ile dansı karşımıza harika resimler oluşturur. Ebru bugün sahip çıkmamız gereken en önemli sanatlarımızdandır.

KOLAY GELSİN...

                            SEBZELİ ET KAVURMASI;


Sebzeli Et Kavurması et yemekleri tarifleri  Oktay Usta Kavurma Tarifleri

Malzemeler
  • 500 gr. kavurmalık et
  • Yağ
  • 2 adet yeşil biber(sivri)
  • 4 adet domates
  • Tuz
  • Karabiber

Kavurma Tarifi
Etler kuşbaşı şeklinde doğranır ve orta boy bir tavanın içerisine alınır.
İçerisine, yapışmaması için az miktarda sıvıyağı eklenir.
Etler bir müddet pişmeye bırakılır.
Etler sulandıktan sonra suyunu çekmeye başlar.
Bu aşamada biraz daha yağ koyulur ve doğranan biberler (isteğe bağlı) tavaya ilave edilir.
Biberler sarardıktan sonra domatesler ince ince doğranır.
Pişmeye devam eden yemeğe ince ince doğranan domatesler eklenir.
Domatesler eklenip bir aşım karıştırıldıktan sonra, yemek yarım saat pişmeye bırakılır.
Yemeğin içerisine tuz, karabiber ilave edilip karıştırıldıktan sonra servis tabağına alınır.
AFİYET OLSUN...

















                   EV TARHANA'SI YAPILIŞI


 
Malzemeler
  • 1 kilo domates
  • 1 kilo kuru soğan
  • 1 kilo kırmızı salçalık biber
  • 5-6 adet çarliston biber
  • 5-6 adet kırmızı acı biber (isteğe bağlı)
  • 1 kilo ev yoğurdu (tercihe bağlı olarak biraz ekşitebilirsiniz)
  • 2 su bardağı dolusu haşlanmış nohut
  • 1 demet maydanoz
  • 1 demet dere otu
  • tuz
  • aldığı kadar un
  • nane, kekik, çörek otu, pulbiber, karabiber, kimyon (baharat çeşidi ve miktarı isteğe bağlı olarak kullanılabilir)


Yapılışı
Domates, biber ve soğanları iri doğrayın, kısık ateşte tencerenin ağzı kapalı yumuşayıncaya kadar pişirin. Sonra robotta çekip, ilistirden (kevgirden) geçirin.Haşlanmış nohutu robottan çekin. Büyük bir kapta yoğurdun içine tüm baharatları koyup, karıştırın.Maydanoz ve dere otunu ister incecik doğrayıp hazırlandığınız karışıma ekleyin, isterseniz domatesli karışımı pişirirken saplarıyla ekleyerek beraber pişirebilirsiniz. Piştikten sonra maydanoz ve dere otunun posasını atabilirsiniz.Domatesli karışım, nohut ve yoğurtlu karışımın hepsini büyük bir kapta tuzunu ekleyerek karıştırın.İlk başta çok, sonradan hamurun kıvamına göre un ekleyerek, ele yapışmayacak bir hamur elde edin.Hamurun mayalanması için üstünü örtüp, sıcak bir ortama koyun. İlerleyen zamanlarda hamurun taşma ihtimaline karşı kabın altına tepsi koyun. Hamuru sabah akşam elinizi ıslatıp biraz yoğurun. 7 ila 14 gün arası hamurun ekşiyip mayalanması için hamuru sabah akşam yoğurarak bekletebilirsiniz.
Tarhana hamuru kurutuluşu
Hamurun kabarması durunca elinizle yumurta büyüklüğünde parçalar alıp, temiz bir banyo havlusuna yada beze  bezeleri elinizle bastırarak serin. Serdiğiniz oda aydınlık ve havadar olsun.Serilen hamurları üstü kuruyunca ters çevirin. Biraz kuruyunca elinizle hafif hafif ufalayın. Kuruma devam ettikçe kuruyan hamur parçalarını didikleyerek küçültmeye devam edin. Hamurları didiklemeden çok kurutursanız sonradan ufalanması zor olabilir, robottan çekmek gerekebilir.İyice kuruyan tarhanayı rondodan geçirin. Bir iki gün daha havadar yerde kurutup, arasıra elinizle karıştırarak iyice kurumasını sağlayın. Kavanoz veya bez torbalara koyarak saklayın.
UMARIM BEĞENİRSİNİZ. ŞİMDİDEN AFİYET OLSUN...